EKRANIN FENDİ SOKAĞI YENDİ

Bugünlerde anne veya baba olan neslin birçoğunun çocukluk zamanlarında toplanma yeri, eğlence kaynağı ve çeşitli oyunlara ev sahipliği yapan mekânlardı sokaklar. Okul günleri dışında, kahvaltının bitmesinin ardından büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla kavuşmak istenilen oyun alanlarıydı. Kimi zaman taş üstüne taş koyarak yapılan kalelerle büyük bir stat, kimi zaman sokakta bulunan bir kiremit parçasıyla çizgileri belirlenen bir sek sek alanı, kimi zaman da hiçbir materyale gerek kalmadan ucu bucağı olmayan bir saklambaç alanı olan sokaklar, o dönem çocuklarının vazgeçilmeziydi. Öğlen yemek saati geldiğinde annesinin “Haydi artık eve geliyorsun!” söylemine kirli elleri, yüzü ve kıyafetleriyle cevap vererek biraz daha oynamak için dil döken çocukların hayat bulduğu yerdi. Çocukların oyun içerisinde tartıştığı, birbirlerine kızdığı hatta küsüp arkalarını döndükleri ama gün sonunda gülümseyen yüzlerle birbirlerine “Yarın yine görüşürüz!” dedikleri mutluluk kokan bir zemindi sokaklar. Akşamüstü ezan vaktinden önce terkedilen, eve gelindiğinde kıyafetlerinin kirliliğinden yakınan annelerin “Yarın çıkmayacaksın!” diye ceza konusu yaptığı fakat bir öpücük ve sarılma ile anneden ertesi gün için tekrar izin alınan yerlerdi. İşin özünde bakıldığında o dönem çocukların mutluluk, sevgi, sabır, arkadaşlık, dostluk, paylaşım, kazanma, kaybetme ve rekabet duygularını tüm gerçekliğiyle kazandıkları bir hayat okuluydu sanki.

Bir hayat okulu olarak tanımladığım sokakların günümüzde tüm bu paylaşımlardan uzak kalışını gözlemlemek gerçekten içimi burkuyor. Şimdilerde sadece asfalt veya taş döşeme zemine sahip ve sanki eski dönemlerdeki mutlu paylaşımlara ev sahipliği yapma sorumluluğundan uzaklaşmış, soğuk bir alan gibi duruyor. Günümüzde çok daha iyi anlıyorum ki, sokakların o soğuk ifadesine sebep olan siyah asfalt veya taşlar değil, çocukların üzerinde oynamıyor oluşuymuş. Her ne kadar içinde bulunduğumuz Covid19 Pandemi süreci bu durumun oluşmasına büyük bir zemin yaratmış olsa da, içimden bir ses bu olumsuz sürecin tamamlanmasının ardından bile çocuklarımız ve sokaklar arasında eskiden var olan bağın bir daha yerine gelemeyeceğini söylüyor. Çünkü her ne kadar modernleşmiş ve ihtiyaca yönelik olarak yenilenmiş sokaklar çocuklarımıza sunduğu geleneksel özelliğinden uzaklaşmamış olsa da, maalesef çocuklar artık eski çocuklar değil. Üstelik çocuklarımızın dijital çağa yapmış olduğu hızlı ve ani girişin ardından bu sürece çok çabuk adapte olduklarını da rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Böyle olunca da eski ve yeni arasında bir uyum sorunu ortaya çıkıyor ve çocuklarımız oyun söz konusu olduğunda ne yazık ki sokaklardan uzaklaşıyorlar.

Anne ve babaların şikâyet ettiği dijital döneme çocuklarımızın kolaylıkla adapte olmasını sağlayan ve sokakta olmak yerine ekran başında kalmayı tercih etmelerine sebep olan birçok unsurdan bahsedebiliriz. Bu unsurlar, çocuklarımızın hayal gücünden bile daha fazlasına sahip olabileceği çeşitlilik alternatifi, bu alternatiflere kolay ulaşılabilirlik ve ulaşılması imkânsız bir hayal dünyasına sınırsızca erişme imkânı olarak karşımıza çıkıyor.  Şüphesiz ki çocuklarımızın bu cazibeli hedeflere ulaşabilmek için karşılarına çıkan alternatiflerin başında çocuklarımızın saatlerini heba etmekten çekinmedikleri ve ekran başında fiziksel, sosyal ve ruhsal birçok olumsuzluğa maruz kaldıkları dijital oyunlar gelmekte. Bahsetmiş olduğum dijital oyunlar, çocuklar için her yaş grubuna hitap edebilecek ve ilgi çekebilecek potansiyele sahip bir şekilde tasarlanırlar. Teknoloji dünyasının oyun alanında sınırsızlığa yakın çeşitliliğe sahip olduğu gerçeğini düşündüğümüzde, oyun üreticilerinin birincil amaçları hitap etmiş oldukları yaş grubuna ulaşabilmelerini sağlayan reklamların etkinliğini arttırmaya çalışmak ve bu sayede daha fazla çocuğa ulaşarak ön plana çıkmaktadır. Oyun şirketlerin bu pazarlama girişimi, cep telefonu, televizyon ve bilgisayar gibi birçok farklı mecralarda hem ebeveynlerin hem de çocukların ilgisini çekmek üzere sürekli göz önündedirler. Eğitim programlarında bile! Bu reklamlar her ne kadar yayın ilkeleri doğrultusunda ekranlarda belirli saatler ile sınırlandırılmaya çalışılıyor olsa da kendi rahatları için çocuklarını dijital dünya ile baş başa bırakan anne ve babalar, çocuklarının bu tanıtımlara denetimsiz bir şekilde maruz kalmalarına neden olmaktadırlar. Bu noktada cazibeli oyun reklamlarına maruz kalan çocukların o oyunu elde edebilmek için legal veya gayri legal yollara başvurmasının önü açılmaktadır. Tabi ki, çocuklarımızın dijital oyunlara olan farkındalıklarının artmasının ve oyunları hayatlarının merkezi haline getirmelerinin tek sebebi şirketlerin oyun pazarlama taktikleri değildir. Bu farkındalık çocuklarımızın birbiri ile iletişimleri sayesinde de olmakta ve birbirleri ile etkileşimi dijital ortamlarda sürdürmeyi ön plana alan arkadaşlık ilişkileri çerçevesinde ekran bağımlılığına taşınmaktadır. Bu noktada bilinçli ebeveynlik ve ekran kullanım denetimi, çocuklarımızın bu tutumlar içerisinde olmalarının engellenmesi adına son derece etkili bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dijital oyunların birçoğunda amaç, oyunu oynayan çocuğu ekran başından kaldırmamak ve oyun içerisindeki ödüllendirme sistemi ile çocuğu bu konuda ikna edebilmektir. Bunu sağlayabilmek isteyen oyun şirketleri gerek çocuklarımızın oyun içerisinde benimsedikleri karakterleri yükseltmelerine imkân tanımaları gerekse de verilen görevlerin tamamlanmasıyla çocuklarımızın sanal zenginliğe sahip olmalarına olanak tanımaları ile amaçlarına ulaşmaktadırlar. Ancak bu noktada bir realite ortaya çıkmaktadır. Oyun şirketleri kazanmakta, çocuklarımız ve aileler kaybetmektedir. Kaybedilen sadece çocuklarımızın ekran başında boşa geçirdiği saatler değildir. Kaybedilen çocuklarımızın sağlığıdır, mutluluğudur, paylaşımıdır, psikolojisidir ve gerçek ilişkileridir. Çocuklarımız bu sanal dünya kazanımları ile hem gerçek hayattan uzaklaşırlar hem de hayatı bir oyun içerisinde kazandıklarını sandıkları ödüller kadar kolay sanırlar.

Bu noktada yapılması gereken, ilk akla gelmesi muhtemel olan çocuklarımızın teknoloji bağlantısını koparmak değildir. Günümüz teknoloji çağıdır. Biz sadece onlarca yıl sonra zaten içerisine tamamı ile girmiş olacağımız dijital bir çağı, pandemi süreci ile ani bir şekilde yaşamaya başladık. Evet, anne ve babalar olarak bu sürece hazırlıksız yakalandık ancak yaşamış olduğumuz bu günler itibariyle çocuklarımızın bizim çocukluk zamanlarımızdaki oyunlara ilgi duymasını beklemek çok hayalî olacaktır. Anne ve babaların bu hususta yapması gereken çocuklarımızı kendi oyun hatıralarımızla büyüterek feyz almalarını sağlamak ancak günümüz dijital oyunlarını da kontrollü, denetimli olması ve yaş uygunluğu şartı ile özümsemek olmalıdır. Dijital oyunlar ebeveynler tarafından detaylı bir şekilde denetlenmeli, çocuklarının yaşlarına uygun oyunlar tercih edilmeli ve çocuklarımızın yaşına uygun olmadığını düşündüğümüz bir oyunun çocuğumuz tarafından oynanmasına asla müsaade edilmemelidir. Bu noktada ebeveynlerin çocuklarının oynamış olduğu oyunları takip etmesi hatta çocuğu o oyunu oynarken izlemesi ve içeriği ile ilgili doğru kanaat geliştirebilmesi son derece önemlidir. Evet, anne ve baba olarak işten yorgun geliyor olabilirsiniz, kendinize ait olacak bir zaman dilimine çok ihtiyaç duyuyor da olabilirsiniz fakat çocuğunuzun yaşına uygun olmayan bir sanal hayat içerisinde büyümesini istemiyorsanız ve çocuğunuzun maruz kaldığı bu tür olumsuzluklar nedeniyle gelecekte büyük problemleri çözmek zorunda kalmak istemiyorsanız ona bu mecrada arkadaş olmalısınız. Bu anlayış içerisinde çocuklarınızla ortak eğlence ve keyif alanları yaratabilir, onlarla benzer paydaşlarda buluşma şansı elde edebilirsiniz. Ancak her ne kadar istenmiyor olsa da anne ve babaların bu noktada üzülerek kabul etmesi gereken tek bir gerçek vardır;

Dijital oyunlar 1 – 0 Geleneksel oyunlar. Bir anne veya baba olarak kendinizi bu mecraya alıştırın.